Kaygılı Kişilikler
Kendisi ve kendisine yakın insanlar için, günlük y...
Panik atak , aniden başlayan, hızla şiddetlenen, çoğu zaman şiddetli bir tehlike hissi veya sonunun geldiği düşüncesinin eşlik ettiği yoğun korku (ölmekten, aklını kaybetmekten...), endişe ve sıkıntı duyma durumudur.
“Kalp krizi geçiriyorum, galiba ölüyorum!”
Panik atak, beklenmedik bir anda kendiliğinden ortaya çıkan, kişide korku ve huzursuzluk yaratan panik nöbetleriyle seyreden bir hastalıktır. Hastanın yaşadığı yoğun kaygı ve endişe ile beraber özellikle tehlikede olduğu hissi, hastalığın klinik görünümünü oluşturur.
Bazılarımız duygularını ifade etmekte güçlük çeker ya da ifade edemez. Özellikle negatif duyguların sözlü ya da fiziksel şekilde yansıtılamadığı durumlarda, söz konusu duygular bilinçaltında depolanarak, en ufak bir stres nedeniyle tetiklenip panik atağa ya da diğer psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilirler. Panik atak, çoğunlukla nedensiz bir şekilde ortaya çıkar ve en tipik özelliklerinden biri de ölüm korkusudur. Atak esnasında tıpkı kalp krizi geçiriyormuş gibi kişinin kalp atışları hızlanır, aldığı nefes yetersiz geliyormuş hissiyle derin derin, sık sık nefesler almaya başlar ve kalp krizi benzeri bir klinik tablo sergiler. Fakat endişe etmeye gerek yok! Çünkü bu bir kalp krizi değil, sadece panik atak! Dolayısıyla yaşamınız ve sağlığınız güvende, rahatlayın…
Tıpkı kalp krizi gibi: çarpıntı, terleme, tıkanma, baş dönmesi, göğüste ağrı ve sıkışma gibi belirtileri olabilir !
Panik atak belirtileri şu şekildedir:
Pek çok panik atak hastası, mevcut hastalık belirtilerinin psikolojik kökenli olduğunu düşünemediğinden ya da kabullenemediğinden, hastanelerin acil servislerine başvururlar. Mevcut belirtiler kalp krizi ya da solunum güçlüğü gibi hayatı tehdit eden hastalıklarla karıştırılabildiği için bu hastalıkların teşhisine yönelik tüm testler yaptırılır; fakat hiçbir test sonucunda bu ciddi hastalıkları doğrulayan bir sonuç tespit edilemez. İşte bu noktada panik atak akla gelerek, hasta uzman bir psikiyatr veya psikoloğa yönlendirilir.
Panik atağın teşhisi konulduktan sonra tedavisi mümkündür. Hastalar panik atak krizleri esnasında genellikle hastanelerin acil servislerine gitmeyi tercih ederler. Fakat bu tutum panik bozukluğun daha çok köklenmesine ve kişinin korkudan korkmasına sebep olur. Panik bozukluğu olan bireyin önce bunun psikolojik bir rahatsızlık olduğunu ve kalp krizi geçirmeyeceğini bilmesi gerekir. Ardından burnundan yavaş ve derin nefesler alıp ağzından vererek, bunu belli bir müddet tekrarlamalıdır. Zihni kabinde ve vücudunda olmamalıdır. Panik atak esnasında bunları yapmak ve uygulamak zor olabilir. Ama bunlar uygulandığı takdirde kişiyi sakinleştirmeye yardımcı olur ve birey içinde bulunduğu durumu kontrolü altına alabildiğini gördükçe rahatlar ve hastalığın kendi kontrolünde olabileceğini görür.
Panik atak ve panik bozukluk birbirleriyle bağlantılı olan, fakat birbirinden farklı olan iki rahatsızlıktır. Panik bozukluk, panik atağı bir veya birden fazla kez deneyimleyen hastalarda görülen kaçınma davranışları olarak özetlenebilir. Hastanın bir daha panik atak yaşamamak için evden dışarı çıkmaması, evde yalnız kalmaktan kaçınması, sürekli önlemler alması, kendini heyecanlandırabilecek tüm durumlardan kaçınması gibi davranışlar panik bozukluğa işaret edebilir. Panik bozukluk ise hastanın yaşamını kısıtlayıp kısırlaştırarak hem kendine, hem çevresine duyduğu güven duygusunu azaltarak, hayattan alması gereken hazzı engellemektedir.
Bu yoğun kaygı nöbeti birkaç dakika ile birkaç saat arası sürebilir, belli bir başlangıcı ve sonu vardır. Genellikle 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktada sıkıntı verir sonra da genellikle yavaş yavaş azalır.
Panik atak belirtileri (DSM-4-TR,2000): Belirtilerden en az 4 tanesi 10 dakika içinde ortaya çıkmaktadır:
Panik atak üç türde olabilir: beklenmedik, duruma bağlı (her zaman belli bir ortamda: köpek görünce, sosyal bir ortam gibi...) veya durumsal eğilimli ( belli ortamlarda ama her zaman olmaz).
Panik atak bir kısır döngü şeklinde devam etmektedir: Tetikleyici olur (örneğin bedensel duyum: nefes darlığı), bu duyum hasta da 'bana ne oluyor ?' otomatik düşüncesi oluşturabilir, bu düşünce hastayı korkutur ve bedensel tepkilerin ortaya çıkmasını sağlar (hiperventilasyon, kalp atışında hızlanma, ağız kuruması...), bedensel tepkilerin ortaya çıkmasıyla birlikte hasta duyumlara odaklanır, odaklandıkça bedensel tepkiler artar, hasta katastrofik yorumlar yapar (ölüyorum, kalp krizi geçiriyorum...) ve panik atak geçirir, ardından bedensel tepkiler daha da artar.
Atağın gelmemesi için hasta kendine göre önlem almak adına yaşamını kısıtlayacak davranışlar geliştirir: çok sık acile gidip EKG çektirmek, sürekli kalbini dinlemek, hangi ortamda atak olduysa o ortama girmemek, tek başına bir şey yapmamak veya yalnız kalmamak, sürekli tansiyon ölçtürmek, uçağa, arabaya, vapura binmemek gibi.
Anksiyete bozukluklarında ortak nokta hastanın tehlikeyi çok büyük, başa çıkma gücünü de çok küçük görmesidir.
İlk panik atağa yol açabilecek etkenler olarak: Normal bedensel durumlar (yorgunluk,ortostatik hipotansiyon,hipoglisemi,adet döngüsü...); sıradan bedensel hastalıklar (grip,gatroenterit,alerji...),hormonal düzensizlikler; ilaç-madde etkisi (aşırı alkol alımı sonrası,adrenerjik etkili ilaçlar,fazla kahve içme,halusinojen ya da diğer psikoaktif madde kullanımı);korkutucu bir düşünce; genel gerilimin yol açtığı anksiyete (sınav dönemi, hamilelik, boşanma...) ifade edilebilir.
Kişi öncelikle bedensel hastalığı olup olmadığını fizyolojik tetkikler yaptırarak öğrenmelidir. Fizyolojik olarak herhangi bir rahatsızlık yoksa kişi ruh sağlığı uzmanlarına başvurmalıdır. Panik atak, ilaç tedavisi ile eş zamanda psikoterapi görerek daha etkili bir şekilde tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Bilişsel davranışçı terapinin, panik atak tedavisinde etkinliği kapsamlı ve ampirik verilerle desteklenmiştir (iyileşme oranları Beck ve ark. tarafından %92; Clark ve ark. tarafından %84 olarak saptanmıştır). Psikoterapi seanslarında, değerlendirme, psikoeğitim, katastrofik inançlara dönük bilişsel yeniden yapılandırma, davranışçı teknikler (kaçınma ve güvenlik davranışları), dikkat odağının bedenden çevreye yönlendirilmesi, gevşeme ve solunum eğitimi yapılması hedeflenir. Düzenli bir psikolojik terapi prefrontal korteks ve hipokampus seviyesinde etki ederek bağlamsal korkuyu ve bilişsel yanlış atıfları azaltarak tesir eder.
Genelde yaz saati uygulaması için sabırsızlanır ve ilkbaharın gelmesini dört gözle bekleriz. Kalın paltolardan, ağır kıyafetlerden kurtulmak isteriz. İlkbaharın geleceği fikri bizi ümitlendirir ve neşelendirir.
Bununla birilikte İstatistiklere göre İntihar olaylarına baktığımızda kış aylarında en düşük, bahar aylarında en yüksek olduğu görülmektedir Özellikle nisan ve mayıs ayları insanları oldukça etkiler. Nisan ve mayıs ayları neden insanları bu kadar etkilemektedir? Oysaki bu aylar, tabiattın uyandığı, güneş ışınlarını daha fazla almaya başladığımız ve içimizin daha bir coşkulu olması gerekirken neden insanları bu kadar çok etkilemekte hatta bazı insanların intihar edip hayatlarını sonlandırmalarına bile yol açmaktadır?
Bahar Değişim ve geçiştir.
Mevsimsel Değişimler, bir şekilde bizim duygulanımlarımızı da etkilerler. Çünkü beynimizde mutluluğu sağlayan, hüzne ve depresyona neden olan bir takım biyolojik unusurlar, kimyasallar söz konusudur. Bu kimyasalların salgılanımları da değişebiliyor. Özellikle bu aylarda anksiyöz bazı kişiler, panik atak hastalarının atak geçirmesi ya da kendilerini daha fazla kaygılı hissetmeleri bu mevsimsel değişimlerle tetiklenebilmektedir. Bu aylarda bipolar (manik depresif) bozukluğu olan bazı hastaların özellikle manik atakları şiddetlenmektedir.
Ruhsal yapı ve biyolojik sistem bu değişikliğe uyum sağlama süreci yaşamaktadır. Çünkü dışardan gelen her türlü etki organizma tarafından müdahale olarak algılanmakta ve organizma buna reaksiyon vermektedir.
Kronik depresyon ve anksiyete hastaları oldukça etkilenir.
Yapılan araştırmalarda depresyon ile alerji arasında bazı bağlantılar bulunmuştur.
En azından alerjik insanların depresyona girme olasılıklarının daha fazla olduğu görülmüştür.
Alerji ile ilişkili baş ağrısı, yorgunluk, uykusuzluk depresyona eğilimli kılmaktadır. Birçok araştırmada alerjik insanların depresyonlarının normal insanlara göre 2 kat daha fazla olduğu görülmektedir.
2000 yılında Finlandiya da ikizler üzerinde yapılan bir araştırmada da alerjik insanlarda depresyon riskinin yüksek olduğu bulunmuştur.
2003 yılında Fin nüfusu üzerinde yapılan çalışmada alerji ile depresyon arasında bağlantı bulunmuştur.
Depresif hissetmek aynı zamanda kendini halsiz ve isteksiz hissetmekle eş değerdir. Depresif bir insanın anhedonia( zevk almama), laterji(uyuşukluk), halsizlik gibi belirtileri yaşadığı için intihar teşebbüsünde bulunmaya isteği ve hali olmaz. Ama bahar ayları ile insanlar ister istemez güneş ışınlarının etkisi ile kendilerini biraz daha enerjik hissederler ama enerjik hissetmek iyi hissetmek demek değildir. İşte bu yüzden nisan ve mayıs aylarında bu enerjik oluşun etkisi ile intihara eğilimli bazı depresif kişiler intihar teşebbüsünde bulunurlar. Depresif hastalar genel itibariyle depresif dönemde değil depresif dönemden çıkmaya başladıktan sonra bu intihar girişimleri teşebbüsleri olur. Nedeni ise yine aynıdır, depresif durumdan çıkmaya başlamak biraz daha enerjik olmak ve bunu gerçekleştirecek mecali kendilerinde bulmalarıdır.
İlkbahar depresyonları genellikle 30-40 yaş arasında kadınlarda daha sık olduğu rastlanmıştır. Ve bu tip mevsimsel depresyonlar kuzeye doğru çıkıldıkça daha fazla artmakta ve bireyleri daha çok etkilemektedir.
Bahar depresyonunu bizim üzerimizdeki etkisini azaltmak için gün ışığından faydalanmak, evin dışında vakit geçirmek, fiziksel aktivitede bulunmak ve kendimizi iyi hissettirecek arkadaşlarla görüşmek bu süreci daha hızlı atlatmanızı sağlayacaktır.