Çocuksu Düşünce Sistemi ile Yetişkin İlişkisi Kurmak
Çocuksu davranışlardan ve çocuksu düşünce sistemin...
İnsanoğlu için var olmak ve bunun yanında varlığını hissetmek için bazı kanıtlara ihtiyaç duyar. Bu kanıtlar bazen ötekiler üzerinden olur, bazen de kendisine hem çok uzak ama aynı zamanda çok yakın olan kendi bedeni üzerinden. Bazı insanların varoluş mücadelesi o kadar çetindir ki bu savaşım ve mücadele içerisinde öteki insanların anlayamadıkları girişimleri, teşebbüsleri vardır.
Bu insanlar bedenlerini keserek ya da kakarak ya da diğer metotları kullanarak kendilerini, kendiliklerini hissetmeye çalışırlar ve kendi varlıklarından emin olmaya çalışırlar. Çünkü kendilikleriyle mesafe o kadar fazla ve kendilikleri o kadar donuktur ki onu harekete geçirmenin en acılı yöntemlerine başvururlar. Bu bedene zarar vermeler can yanmasından ziyade canının değerini ortaya koyar.Bu kişiler için acı hem kendine getiren hem de kişi tarafından kontrol edilmek gibi hayati araç haline gelir.Asıl içsel olan acıyı dindirmek , araç olarak bedensel acıyı kullanırlar.
Ve böylece içsel acıyı kontrol altına alırlar. Bu davranışlar hayret verici, çok karmaşık ve anlaşılması her ne kadar güç olsa da insanoğlunun kendisini hissetmek için yapamayacağı hiçbir şey olmadığının ispatıdır. Bu kişiler bedenlerini diğer insanlara göre daha fazla olarak kimlik malzemesi olarak kullanırlar. Kimliklerini bedene yansıtıp ve daha sonra oradan yansıyanlarla kimliklerini oluşturma çabası içindedirler. Yani deri bedeni kuşatır, beden kimliği formülasyonundan hareket ederek iç içe geçmiş katmanların bütününden bir kimlik ortaya çıkarırlar. Burada bedenin bellek özelliği önemlidir. Beden belleği bir zamanlar çok derin bir şeklide bastırılmış ve bir çok şeyin çocukluk amnezisi içinde hapsolmuş olanları, beden hafızası yoluyla elde edilmeye çalışılır. Ya da beden yoluyla kişi kendi kimliğinin hikayesini baştan yazar ve bu sefer fiziksel kanıtları olacak şekilde. Tarih yazı ile varsa kişinin tarihi de ölene kadar var olacak bedene yazılır. Öz yaşam , Öz benlik, kimlik yeniden oluşur ve sonraki kuşaklara aktarılmak üzere. Kendine zarar vermek bir dil , lisandır. Bu lisanı sadece sözelleştiremeyenler kullanır. Özel ama arkaik bir dildir. Beden bir duyu bir temas organı ise kendilerine zarar verenlerin aynı zamanda beden temasları sayesinde kendi benliklerine dokunmuş, temas etmiş ve onu hissetmiş olurlar.
Bu insanlar için acı diğer bütün duyguları önünde olup , hüzünlenemeyen üzülemeyenlerdir. Acıyı hüzne dönüştüremediklerinden ötürü kimliksel ve ruhsal tek malzemeleri, hammaddeleri ‘’acı’’ dır. Onlar için fiziksel açılan yaralarda acıyı dindirmek için anestezi etkisi gösterirler. Onlar için fiziksel acı içsel gerilimin, ıztırapın hem sözcüleri hem de ilacıdır. Kendilerine zarar verenler için ayarlar acıyı kontrol eder, akan kan ise hissettikleri boşluğu doldurur. Bu yüzden ‘’yaralar, kesikler, her türlü modifikasyonu ben yarattığıma göre onlar benim varlığımın ve var oluşumumun somut kanıtlarıdır’’ düşüncesi hakimdir. ‘’ Benim için eylemsizlik , cansızlık ve ölümse ,hareket ve her türlü eylem, bu cansızlığı ve ölü ruhumu harekete geçirendir’’.
Zarar verme formlarından kesme davranışının kimlikle bağlantılı olduğunun göstergelerinden bir tanesi de kendilerine zarar verenlerin çok büyük kısmında yüze atılan bir kesik yoktur. Çünkü yüz kimlikle ilgilidir. Amaç kimliği yok etmek değil kimliğinin tekrar yapılandırma çabasıdır. Bedenin kimliğin hammaddesi olarak düşünürsek bu yapılandırmanın malzemesi de bendenden sağlanır. Deri bedeni kuşatır, beden kimliği bu kavramlar birbirini dışlamadan aralarındaki ince zar vasıtasıyla birbirlerinden ayrılırlar ama işbirliği içerisinde birbirlerine hizmet ederler. Beden bir temas organı ise kendilerine zarar verenler beden aracılığıyla benlikleri üzerinde dokunsallık elde ederek onu şekillendirmeye çalışırlar. Anzieu nun 1985 ''Acı çekiyorum o halde varım'' ifadesine ''Acımı kontrol edebildiğim sürece varım'' ifadesini eklemek sanırım yanlış olmaz.
Bedene saldırı, benliğe saldırıdır. Buradaki saldırı aslında bir müdahaledir. Sınırları kaybolmuş yada kaybolmak üzere olan, sabitliğini yitirmiş, deforme olmuş, değişime uğramış ama gelişimi duraksamış olandır. Bu saldırı, duraksamış gelişimi harekete geçirmeyi ve bu hareketle yeniden gelişmeyi, bütünleşmeyi sağalmak umuduyla yapılmaktadır.
Aslında kesmek fazlalığı yok etmek, şekillendirmekle ilgilidir. Fazlalık ise kendi bedenime yapışmış karışmış olanı ayırmak isteği ile ilgilidir. Gereksiz fazlalıkların asıl gerekli olanların yerine geçmesi, fazlalıkların eksikliği daha çok hissettirmesi.